Bugun...


BEYAZ HÜZÜN; KARDELEN ÇİÇEKLERİ
“Sarıkamış Şehitlerini Anlamak ve Yaşamak”

 BEYAZ HÜZÜN; KARDELEN ÇİÇEKLERİ
+ -

 BEYAZ HÜZÜN; KARDELEN ÇİÇEKLERİ
“Sarıkamış Şehitlerini Anlamak ve Yaşamak”
“Sarıkamış; Sadece Bir Kayak Merkezinin Adı Değildir.”
“avucunuzdaki yağsız kavrulmuş buğdaylar ve yudumladığınız şekersiz üzüm hoşafı şehitlerimizin yokluk günlerindeki bir günlük aşları idi.”
“Eş hele bir yerleri örten karı,
Ot değil onlar; dedenin saçları!
Dinle: Şehit sesleridir, rüzgârı!
 Durma levent asker, uğurlar ola.
 Tam 100 yıl önce Bugün. 22 Aralık 1914’te bir savaş başladı. Sonuçta da bizlere ders almamız gereken bir destan hediye ettiler. Bu Destanın adı; Sarıkamış
 Bu ülkede, bu topraklarda ben esareti kabul edemem diyen, yiğit Vatan evlatları düşmana değil Allah a teslim oldular. Bugün ben sizleri 100 yıl öncesine tarihin derinliklerinde bir yolculuğa çıkaracağım.
 Amacımız tarihi yargılamak değildir, aksine yaşananlardan ders çıkarmaktır. Bir takım politik ve siyasi bakış açılarıyla bir fikrin ya da ideolojinin tükenişi değil bilakis gelecek nesillere aktarabileceğimiz inanç ve ülkü ile bütünleşmiş bir ruhun dirilişidir. 100 yıl önce topraktan önce kar’a gömülen yiğit Anadolu insanlarının hikâyesidir; aslında yaşananlar.
 20.yy başlarında Osmanlı Devleti’nde Saray-padişah-ordu-münevver arasındaki anlaşmazlık devam ederken,  emperyalist devletler tarafından Osmanlı Devletini “hasta adam” olarak nitelendirmekteydiler. 
Özellikle İngiltere başta olmak üzere Sömürgeci devletler Cihan İmparatorluğu Osmanlıyı tedavisi mümkün olmayacak bir şekilde tepsideki  bir hindiye benzetmekteydiler. Kendilerine göre masaya yatırdıkları bu hindinin parçalarını nasıl paylaşırız hissi ve gayesi  içerisinde bulunuyorlardı.  Osmanlı devletinde padişah ve ıslahatçı devlet adamları,  devletin ömrünü uzatmak için ilaç ve serum tedavisi uygularken, emperyalistler  yatakta hasta yatan imparatorluğu çökertmek için yanlış tedaviler uygulatarak, topraklarını ele geçirmek için bir takım planlar ve gizli projeler içerisinde bulunuyorlardı. Yeni ortaya koydukları bu palanın adı; şark planıydı. Plana göre Türkler Avrupa’dan atılacak, İstanbul işgal edilecek Anadolu’da binlerce yıldır Türk yurdu olan ana vatanımızda yeni devletçikler oluşturacak Anadolu işgal edilecek, gerekirse Türkler esir edilecekti.   
 İmparatorluk işgal ediliyor, ancak buna dur diyecek ne bir ordu var, ne bir yönetim var ne de bu kötü gidişatın nedenlerini araştıracak, istişare edecek ehliyet sahibi kişiler bulunmaktaydı. İşte bu şartlar içerisinde Trablusgarp Savaşı yapılmış, Trablusgarp kaybedilmiş, Balkan Savaşında Balkanlardaki Türk yurtları kaybedilmiş, 1.Cihan Harbinde Osmanlı Devleti  yedi cephede sömürgeci devletlere karşı savaş yapmıştır. Bu savaşlar içerisinde bir trajedi olarak Sarıkamış Harekâtı karşımıza çıkmaktadır. 
Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtını neden başlatmıştır? 
Enver Paşa’nın bir hedefi var;  Sarıkamış’a  taarruz edilecektir. Sarıkamış alınacak.  Böylece hem 93 harbinde kaybedilen Sarıkamış, Erzurum, Kars, Batum ve Kafkaslar Ruslardan geri alınacaktır. 
Kafkaslar ve Esir tüm Türk yurtları esaretten kurtulacak, bunun için Kardeşi Nuri Paşa Hazar Denizinin güneyinden, İran üzerinden, Türkistan’a Pamir Dağları’nın eteklerine ulaşacaktır.  Enver Paşa’da Sarıkamış’tan, Kafkaslardan Hazar Denizi’nin kuzeyinden Türkistan’a Pamir Dağları’nın eteklerine ulaşacaktır. Böylece “Büyük Turan İmparatorluğu” kurulacaktı. 
Ancak plan ve gidişat hiç de Enver Paşa’nın istediği gibi olmadı. Çünkü Ruslar bölgedeki Ermenilerle işbirliği yaparak ikmal yollarını ve devletin lojistik kaynaklarını tahrip edip ortadan kaldırınca,  Bu sırada Almanlardan gelecek kışlık elbiseler, botları taşıyan yardım gemileri de Karadeniz’in derin sularına Ruslar tarafından gömülünce, askerimiz -yemenden dönen askerimiz, Sina Çölü’nden dönen askerimiz- çorapsız, postalsız, elbisesiz, Sarıkamış’a hücum edecektir.
 Enver Paşa Genelkurmay Başkanı olarak emir vermiştir. “Sarıkamış alınacak.”  Sarıkamış Bölgesi’ni Ruslar 93 harbi (1877-1878 Rus Harbi) olarak belirttiğimiz savaştan  itibaren Erzurum, Kars, Batum  ve Sarıkamış’ı ele geçirmiştir. Türk’ün serhat şehri olan bu kutsal vatan toprakları alınmalıydı. Enver Paşa “yurt toprağı düşman istilası altında kalamaz” diyor. Yapılan hareket planına göre 9. Kolordu Sarıkamış dağlarını, 10. Kolordu ise Allah-u Ekber dağlarını aşarak Rusları Sarıkamış’ta imha edecek böylece Turan İmparatorluğu’nun kapısı açılacaktı. 22 Aralık 1914’te başlayan Sarıkamış Harekâtı 19 Ocak 1915’te bir ay bile sürmeden ‘bir dramla, Beyaz Hüzün’le, bize tarihten alacağımız dersler bırakarak başarısızlıkla sonuçlanacaktır.

Türk Milleti bu yüzyılda iki önemli  imtihandan geçmiştir; “Çöl ve Sarıkamış.” 
Sina Çölü’nde suyla, Sarıkamış’ta güneşle, imtihan edilmiştir. Sarıkamış’ta bir güneş ışıltısının hasretiyle, Sina’da bir su damlasının hülyasıyla şehit oldular. 
Burada sizlere 10. Kolordu komutanı İrfan oğlu İsmail Efendi’nin bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum; “Harekâtın ilk gecesinde yaylanın Kur’an sesi ile inlediğini çok iyi hatırlıyorum herkes ölmek üzere olduğunu biliyordu. Kan kaybından soğuktan öleceklerini biliyordu yani askerimiz henüz şehit olmamış yarı mevcudu Kur’an okuyordu. Mahşer gibi ne var ki gece yarısından sonra Kur’an sesleri kesildi.  Çünkü yaralıların hepsi öldü.  Son ordu şehit oldu. Asker ölüyor, sadece Kur’an okunuyor. Ağlamak yok, çünkü ağlamak demek bir ümit  beklemektir, bir ışık beklemektir. Herkes öleceğini biliyor,  gece yarısından sonra ses kesildi, artık düzlükte karanlıkta yaralanmıştım soğuktan donabilirdim. Aklıma geldi ki yaralıların arasına gireyim. Şehit olan bazı askerlerin kaputlarını üst üste giyerek sabahı buldum sonra sabah olunca benle birlikte bir kolordunun 10 kişi kaldığını anladık”
 Tarihimizde ihtişamlı zaferlerin yanında, dramatik bu tip olay ve savaşlar da vardır.  On binlerce  yiğidimizi toprağa girmeden karlara gömdük. Bozkırın ortasında   tek bir kurşun atamadan sönen 50 bin meşale, 50 bin Can… 
2500 metre yükseklikte sarp ve engebeli arazide, askerlerimiz yürüyecekler ancak doğa buna müsaade etmiyor. Buna rağmen;  karlarla kaplı arazide, Soğuk zemheri ya da ayaz diye nitelendirilen, gecelerde  -30 derecede,  1-1.5 metreyi bulan karda. Gündüz başlayan yürüyüşte, terleyen askerlerin terleri sırtlarında donuyor. 
 Çarıkları, botları yumuşayan askerlerin, çarıkları asker uyumaya başlayınca gece donmaya başlıyordu. 
Mengene gibi ayaklarını sıkıyordu. İnsanüstü bir çaba sarf eden askerimizin ilerlemesi imkânsız hale geliyordu. 
Sessizce ölüme yürüdüler, kalplerindeki ulvi ve karşılıksız vatan sevgisiyle, Askerin uyuması demek ölmesi demekti. Gece yarısı el ve ayakta başlayan donma uykuda askeri yakalıyordu.  Asker ölüyordu. Ordu tükeniyordu. Topraktan önce kara gömüldüler, Şehit düşen askerler baharda karların erimeye başlamasıyla Bozkırda, Beyaz Hüzün’ün ortasında Kardelen Çiçekleri gibi açıyorlardı. İşte bu yüzden dostlarım; “her kar yağışında yüreğimde bir sızı başlar.”

 Ey süslü kız, sırtında kalın ve kışlık montu bulunan delikanlı, Sarıkamış sadece bir kayak merkezinin adı değildir. 
 Sarıkamış;  Türk tarihinin kahramanlık destanının adıdır. Türk’ün Şehit kalesidir. Kara, buza, soğuğa  karşı, -bacılarımız, dedelerimiz, ninelerimiz Rus postalları altında ezilmesin, Ermeni zulmü altında yaşamasın diye- kahramanca yapılmış  bir ölümün adıdır.  
       Sarıkamış; Şehit ruhlarının manevileştirdiği kutsal vatan topraklarıdır!        
 Memleketin batısındaki Türk’ün geçilmez kalesi, son kalesi Çanakkale’de  57. Alayda dalgalanan bayrağı ne kadar şanlı ise şehit kalesi Sarıkamış’ta Cıvıl Tepe’de Bayrak tepe de dalgalanan bayrağımızda o kadar kutsal, Şerefli ve onurludur.
 Sadece Vatanını karşılıksız seven insanların dayanabileceği buz kesen havaya rağmen yurdunu emperyalist sömürgeci mahluklardan kurtarmak için verilen bir mücadelede Türk’ün bile dayanamadığı,  destansı bir öyküdür; Sarıkamış.
“Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor.” Dizesindeki batan güneşe hasret, kara gömülen yiğit Anadolu insanının adıdır; Sarıkamış.
Sarıkamış; Türk İnsanı’nın sarsılmaz imanın göstergesidir.
Ana ben ölmedim diyen Mehmetçiğin yüreğidir; Sarıkamış.
“ Sahipsiz kalan vatanın  batması haktır.
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır!”  duygusunun yaşanmasıdır; Sarıkamış.
 Binlerce vatan evladının “biz bu ülkeyi karşılıksız sevdik” demesinin adıdır; Sarıkamış.
Allah-u Ekber dağlarında “Allah-u Ekber” sedası ile Mehmet’in ölüme yürüyüşüdür; Sarıkamış.
“Yaşamaktansa üstünde bir gün istiklalsiz, yatarım altında ebediyen kefensiz” diyen Mehmetlerin mezarıdır; Sarıkamış.
Bu ölüm: Ötüken’de Türkçe öten bülbülün, Tuna boylarında Türkçe koşan atın, Sarıkamış’ta Türk için çırpınan gönülün adıdır.
Hiç olmazsa bugün dualarınızda Sarıkamış Şehitlerini unutmayınız. Silahsız vurulan bu vatan şehitlerinin bizlerden tek bir isteği var: Unutulmamak. 
Unutmayınız; Unutmak Tükenmektir. 
Ruhları şad olsun. Tüm şehitlerimizin Ruhları için; 
El Fatiha.
  
* Tayfur URGENÇ
 Gülşehir Anadolu Lisesi, Tarih Öğretmeni
 Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Bölümü, Yüksek Lisans
Nevşehir Türk Ocağı, Yönetim Kurulu Üyesi
Nevşehir Türk Eğitim Sen, Yönetim Kurulu Üyesi
Türkiye İzcilik Federasyonu, Nevşehir İl Temsilcisi




Kaynak: TAYFUR URGENÇ

Editör: SAMET ATEŞ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
FOTO GALERİ
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
YUKARI