Kapadokya Montessori; Çocukta Düşünmece, Dil Gelişimi ve Çocuk Doğasının Sanatı
Kapadokya Üniversitesi Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, bölgemizin, montessori eğitim anlayışı ile hizmet veren tek merkezi'nin Şubat 2018 bülteni yayınlandı.

Kapadokya Montessori; Çocukta Düşünmece, Dil Gelişimi ve Çocuk Doğasının Sanatı


Kapadokya Üniversitesi Çocuk Gelişimi Uygulama ve Araştırma Merkezi, bölgemizin, montessori eğitim anlayışı ile hizmet veren tek merkezi'nin Şubat 2018 bülteni yayınlandı.

 

 

Düşünmece

 

dusunmece 1

 

 

“İlk Kelimeyi Kim Söyledi?”

Dil hayattan çıkar. Peki dil ve hayat arasında nasıl bir ilişki vardır? Hayatın neresindedir dil ve onu nasıl etkiler, ondan nasıl etkilenir. Dilleri canlı birer varlık olarak görmek gerektiğini düşünüyorum. Yaşadıklarımız, deneyimlerimiz, zihne ve dile yeni şeyler katarken, dil çevresinde oluşan evren de zihinsel faaliyetlerimizi, günlük uğraşlarımızı etkiliyor. Bu bize her an değişen, sınırsız genişleyen, bazen gerileyen, daralan bir dil evreninin resmini çiziyor.

 

Hayatın Yanıbaşındaki Dil

Dil üzerine yapılan araştırmalar, dillerin hikayesinin hayatın hikayesine belki de en bağımlı hikaye olduğunu gösteriyor. Canlı toplulukları hayat içinde diller oluşturuyorlar. Her insan ve canlı topluluğunun olduğu gibi, her insanın dilinin de bir gelişim hikayesi var. İnsan topluluklarının, günümüzde farklı ulusların kullandıkları, seslere, kelimelere, cümlelere, yerleşik hale gelmiş deyimlere, atasözlerine baktığımızda, bunların o toplulukların geçmişlerinden ve hayat deneyimlerinden süzülen işaretlerin, yazıya ve sese aktarılmasına denk düştüğünü görüyoruz. Bu durum dilin yanı sıra pek çok performatif sanatın kökenlerine baktığımızda da böyledir. Daha çok savaş, acılar, yoksunluklar yaşamış toplulukların dillerinde bunlardan izler vardır. Bir yerden bir yere göç etmenin izlerini derinden yaşayan toplulukların hayatlarında ve dillerinde, göçe, göçmenliğe dair kelimelerin, seslerin, haykırışların izleri vardır. Bunun izlerini en yakınımızda, Anadolu toplumlarının dile sadakatinin en büyük sonucu olan türkülerde görebiliriz. Kanımca, halk türküleri, Türkçenin bu topluma en güzel miraslarından biri olduğu gibi, bu toplumun aşıklarının, ozanlarının da tüm toplum adına dile karşı sadakatlerinin en büyük göstergesidir. Günümüzde “müzik” diye sunulan farklı seslerin dili hunharca kullanmasına, onu incitmesine de yakından şahit olunca, dile karşı sadakatimizin göstergesi türküler daha bir kıymetli oluyor.

Her Dilin Bir Dünyası/Her Dünyanın Bir Dili

Her dilin bir dünyası olduğu gibi her insanın dilinin de bir dünyası var. Bu dünya her insanın yaşamının özetini sunar esasında. İnsanın dili yaşadıklarından oluşur ve yaşadıklarına etki eder. Aralarında karşılıklı bir ilişki oluşur.

Her dil, canlıya davranır gibi bir muameleyi hak eder. Dilleri canlı bir varlık olarak görmek gerekir. O dilin seslerini kullanarak söyleyeceğiniz güzel bir şarkı-türkü, kuracağınız güzel bir cümle, sevilen insana yazılacak güzel sözler o dili de memnun eder. Günümüzde yeni teknolojilerin sağladığı yeni medya araçları dillerin en acımasızca kullanıldğı mecralar oluyor. Buna karşı yukarıda da belirttiğimiz gibi, her dilin hak ettiği gibi, Türkçenin de hak ettiği güzel ilgiyi görmesi gerekiyor. Her canlı dilin güzel bir hayat sürmesinin yolu da çocukların edineceği özenli dil bilgisinden geçiyor.

Çocuğun Dili Ya Da Dilin Çocuğu

Mantık, zihin, matematik ve dil gibi pek çok alanda çalışmalar yapan Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein (1889-1951) “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” der. Wittgenstein’ın bu sihirli sözünü pek çok açıdan değerlendirebiliriz. Çocuklar açısından düşündüğümüzde, bilim, sanat, düşünce ve hümanizma üzerinden kurulan bir yaşam kültürü, çocuğun dil evreninin de olumlu bir şekilde gelişmesini sağlar. Hayatın içinde karşılık bulan düşünceler, dilde de karşılık bulur. Çocuklara dil sevgisi ve dilin onların evrenlerini geliştirmekteki önemi, kişisel deneyimler üzerinden ne kadar gösterilebilirse, çocuklar da, bu dile o denli sadık kalacak, onu geliştireceklerdir.

Her çocuğun kendisiyle büyüyen bir dili vardır. Her dilin bir çocuğu olduğu gibi. Çocukların kuracakları, hayatları boyunca yanlarında olacak dil, ne kadar barışçıl, insancıl ve dil sevgisiyle kurulursa, onlar da kendilerine öyle güzel, özenli bir hayat kuracaklardır. Bu konuda en büyük görevlerden biri de eğitimin ilk aşamalarından birinde bulunan okul öncesi eğitimcilere düşmektedir. Kendi dil evrenlerini evrensel ve demokratik değerlerle genişleten eğitimciler, çocukların da iyi bir dil ve yaşam yolu kurmalarında kıymetli yönlendiriciler olacaklardır.

 

Bülent Özçelik

Kapadokya Üniversitesi

Sosyal Hizmetler Program Başkan

 

 

 

 

Çocuk Doğasının Sanatı

 

cocuk ve sanat 1a

Hepimiz bir zamanlar çocuk olmamıza rağmen çocukluğa uzak yetişkinler olarak devam ediyoruz hayatlarımıza. Aynı dönemlerden, aynı uğraşlardan, aynı mutluluklardan ve aynı üzüntülerden geçmemize rağmen büyüdükçe hiç yaşamamış gibi yabancılaşıyoruz çocukluğa. Çocuk kimdi? Ne isterdi? Çocuk doğası neye yatkındı ve nasıl gelişirdi? gibi sorular, bu çağda artık hepimizin sayfalarca araştırdığı bir uğraşa dönüşmektedir. Çağdaş eğitim anlayışlarında en etkin öğrenmenin yaşantı yoluyla ortaya çıktığı bilinmekte ve bizler bu yaşantıyı deneyimlememize rağmen çocuğun dilini çözmekte zorlanmaktayız. Yetişkinlik öyle güçlü bir süper ego geliştirmekte ki, bizler de benzer duyguları yaşadığımız o çocukça günlerin izlerinin yerine gerekliliklere kolayca alışabilmekteyiz.

Çocuğun dili dediğimizde aklımıza gelen kendi anladıklarımız değil, onların anlatmaya çalıştıkları olmalıdır. Kendilerini nasıl ifade ettiklerine, yani çocukların yöntemlerine odaklanmak gerekir aslında. Çünkü çocuklar ciddi manada bir yöntem kullanmaktadır ifadelerinde ve bu kullandıkları yöntemler sanattan doğmaktadır, sanat ise yaratıcılıktan… Çocuk doğası gereği yaratıcılığın belli unsurlarını içinde barındırmaktadır. Merak, hayal gücü, cesaret, çok yönlü düşünme, ön yargısız olma gibi özelliklere çocuk, doğası gereği yabancı değildir. Maria Montessori: ‘Çocuğun işi oyundur.’ demektedir. Eğer bir çocuk oyun oynarsa orada önyargısız bir birliktelik doğar. Aslında çocuğa yüklediğimiz değerlerin hepsi biz yetişkinlerin dilinden türetilmektedir. Çocuk ortaya bir ürün koymak ister, merak içindedir, keşfetme arzusuyla önyargısız birliktelikler kurar. Yaratır, yarattıkça gelişir ve en önemlisi kendini ifade etme alanı oluşturmaktadır. Çocuklar için sanat, çocukların kendilerini ifade etmelerini sağlayan en kolay yöntemdir. Bir yetişkin gibi karşımıza oturtup, onun duygularını en ayrıntılı bir biçimde öğrenemeyiz ama ‘bana bir okul resmi çiz’ dediğimizde; çocuğun okula bakış açısını, kendisini okulda nasıl gördüğünü, okuldakilerle olan ilişkisini nasıl konumlandırdığına dair birçok ipucu öğrenebiliriz. Bunu öğrenebilmek için de çocuğun diline değer vermek ve basite almamak en temel ilkemiz olmalıdır. Bir oyun hamuruna şekil vermek ya da bir resim kâğıdına boyama yapmak çocuğa duygusal haz verir. Sosyal ve duygusal gelişimini desteklediği ve geliştirdiği gibi duygularını ifade edebilme şansı bulurlar. Sanat etkinlikleriyle çocuğun öz farkındalığı gelişir. Dolayısıyla kendinin farkında olan çocuk kendini daha rahat ifade edebilme yöntemlerini keşfetmiş olur ve bu yöntemler çocuğa dışarıdan dayatma olarak verilmez. Çünkü sanatın ve yaratıcılığın ta kendisi çocuk gerçekliğine tam olarak uyar. Doç. Dr. Zeynep İnan’ın vurguladığı üzere: ‘Çocuklar, çeşitli yollar kullanarak (Örn: dans, kil, resim, müzik) dillenirler ve kendilerini ifade ederler. Çocuğun kendisini farklı yollar kullanarak ifade etmesi, hem başkalarıyla iletişim kurması hem de kendisini ifade etmesi açısından önemlidir’ . Bu ifade şekilleri resim, müzik, kil, drama, dans, heykel gibi güzel sanatların her dalıyla yapılabilir. Çocuklar, kolaj, dramatik oyunlar, çizim, hareket, gölge oyunları, müzik gibi güzel sanatların herhangi birinin aracılığıyla fikirleri ve duyuları sembolik olarak temsil ederler. Çocuğun olaylara, kişilere, mekâna, çevresine, yaşadıklarına olan duygularını ve düşüncelerini ifade eden bu yöntemler çocuk gerçekliğinin ta kendisidir. Bu ifade şekli ile birlikte duygusal boşalımlarını da bir dramatik oyuna, bir resim kâğıdına, bir fırça darbesine kolaylıkla yansıtabilir. Örneğin rahatlıkla resim, çocuğun ifade dilidir diyebiliriz. Benzer yaşta çocuklar benzer cevaplar veriyor, diyen Piaget şöyle devam etmektedir: Neden çocuklar benzer sorulara benzer yanlış cevaplar veriyor? Piaget'ye göre dengeyi bozan bir şey var ve çocuk, dengesini bozan unsurları da kağıda çizmektedir. Uzmanlar çocuk resimlerinde gözlemlediği üzere çocukların resimle kurduğu ilişki onların dengesini bozan duygularını anlamımızda oldukça yardımcı olmaktadır. Örneğin kaygılı bir çocuktan resim çizmesini istediğimizde; ‘Nasıl çizerim ki?’ cevabı alınabilmekte ya da dürtü problemi yaşayan bir çocuk sandalyeden resmi tamamlamadan hemen kalkıp 3 dakika içinde ‘bitti’ diyebilmektedir. 20 yıldır Avrupa’da yaşayan ressam Dilshad Questani, Ezidi çocukların yaşadıkları travmayı atlatamadığını ve bunu yaptıkları resimlerle ifade ettiklerini söylemektedir. Bunun tespitinde çocuk gelişiminden bağımsız hareket edemiyoruz. Çocuğun sanatla olan ilişkisinin de bir gelişim evresi var. Özellikle çocuk resimleri sembolik düşünmenin bir ürünüdür. Biz, çizdiği resimlerde çocuğun algısını ve aynı zamanda gelişim basamaklarından geçtiği evrelerin özelliklerini taşıyıp taşımadığını da görmekteyiz. Resim bu sanat dallarından çocuğun en rahat ulaştığı yöntemlerden sadece birisidir. Karalama dönemi ile kendi gelişiminde bulundurduğu çizme eylemi ile karalamaya başlayarak, dünyayı anlamlandırmanın ilk yolunu bulmaktadır. Çocuk, dünyasını bize açmak için diğer güzel sanatlar dallarıyla tanıştıkça yüzlerce dil keşfedecektir. Önemli olan çocuğun içinden gelen bu doğal eğilimin ortaya çıkacağı ortamları ona sunabilmektir.

Yukarıda bir çocuk dilinden resim örneği görmekteyiz. Bu resimde ailesi tarafından sürekli yaramazlık yaptığı ileri sürülen bir çocuğun yaşadığı eve olan algısı söz konusudur. Çocuğun dengesini bozan unsurlar resme yansıdığında resimde de kompozisyonu bozan imgelerle karşılaşırız. Resimde evin çatısı dışında başka bir çatının kompozisyonla ilgisiz olarak resimde var olması çocuğun dünyasının bize vermek istediği bir mesajdı sadece. ‘Neden orada bir çatı vardı?’ Çocuğun dili bize şunu dedi: ‘Çünkü evin çatısını çocuk bozmuş…’ Ailesinin bu ‘yaramaz’ kavramı sürekli çocuğun yanında ifade etmesini, evin düzeninin bozulmasından tümüyle çocuğun sorumlu tutulmasını çocuk, çoktan benimsemiş ve bunu bize ifade etmişti. Artık dünyasında sürekli yaramazlık yapan çocuk imgesi dolaşıyordu…

Ve bazen de çocuğun doğasına zarar veren ögelerin tespit edilmesinde çocuk resimleri mühim önem taşımaktadır. Yukarıda bir istismar olgusu yaşayan çocuğun ortaya çizdiği karanlık daire ilk başta bize anlamsız gelebilir. Kendisine bu dairenin ne anlama geldiğini sorduğumuzda anlamını bilmediğini ifade etmektedir. Ama anlamını bilmediği kocaman bir karanlığı, kendi dünyasını yansıtan resminin tam ortasına koyabilmiştir. Hayatının merkezini etkileyen bu büyük karanlık neyi temsil ediyordu? İstismarın tespitinden sonra anlaşılmıştır ki: Çocuğun bu dairenin anlamını bilmemesi çok normaldi, çünkü kendisi de bu travmatik olayı anlamlandıramıyordu. Ama çocuğun doğası, kavrayamadığı, anlayamadığı, karşılaşmadığı bir olayı dahi yansıtma ihtiyacı taşımaktadır. Biz, bu güzel sanatları çocuğa sunduğumuzda, çocuk sadece kendini ifade edebilme özgürlüğünü yaşamamakta, hayatında ifade edemediği duyguları da bu fırsatlar sayesinde bize sunabilmektedir. Pablo Picasso’nun dediği gibi resim yapmak günlük tutmanın bir diğer yoludur. Bu değerli yöntemlerin çocuk doğasına dokunuşları o kadar önemlidir ki, çocuğun ne hissettiğini, ne yaşadığını ya da ne yaşamak istediğini öğrenebiliriz. Prof. Dr. Sedat Sever’ in vurguladığı üzere; bir resme bakma, bir sergiyi gezmek, bir dans gösterisini izlemek ya da bir roman, bir şiir, bir öykü okumak; kişiyi, dünyaya sanatçı gözüyle bakan bir duyarlılık ile tanıştırır. Sanatsal etkinliklerle yoğunlaşan birey ise duygu ve düşünce boyutuyla yetkinleşmeye ve tepkilerini bilinçlendirmeye yönelir. Örneğin, drama çocukların kendilerini en rahat ifade edebildiği ortamlardan biridir. Harekete ve yaratıcılığa dayanan bir ortam çocukların zevkle çalıştığı bir alandır. Oyun oynamayan çocuğu tanımak zordur ve drama kendi içerisinde oyunsu bir süreçtir. Bu sürece dâhil olan çocuk canlandırdıklarının özelliklerine bürünürken kendini ve arkadaşlarını farklı açılardan görmeye başlar. Drama etkinliklerden heyecan duyduğu için özgürce kendini ortaya koyar. Bu yönde sanatsal etkinliklerle sadece çocuğun duygu ve düşüncelerini bizim anlamamız üzerine kurulu tek yönlü bir zemin oluşmaz. Çocuk bu dünya içerisinde kendi gerçekliğine uygun faaliyetler ortamlarının içinde bulunabildiği için mutlu bir çocuk olarak yetişir. Van Gogh’un dediği gibi: Mutluluk başarmanın keyfinden yaratıcı çabanın heyecanından türetiyor… Çocuğun gelişimi sanatın kendisiyle o kadar tutarlıdır ki, çocuk başarmanın keyfini çocuk, kendinden olanı, kendinde yabancı olmayan eğilimi açığa çıkarabildiği için başarmanın keyfini en çok burada hisseder. Bu keyif özgüvenli çocukların dünya sahnesine çıkması için değerli bir duygudur. Pablo Picasso’nun dediği gibi ‘Çocukken herkes bir sanatkârdır, zor olan yetişkinken sanatkâr kalabilmektir.’ Çocuk gerçekliğini keşfeden her yetişkinin mutlu ve başarılı bir çocuğu keşfedeceği de bir gerçektir.

Gül Candır

Kapadokya Üniversitesi

Çocuk Gelişimi Programı

 

Öğretim Görevlisi

 

 

Çocukta Dil Gelişimi - 1

 

dil gel 1

İnsan sosyal bir varlıktır ve doğumla birlikte dış dünyası ile iletişime ve etkileşime girmeye başlar. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri de konuşma yeteneğidir. Erken dönemde bebek bu yetiyi kullanarak doğal süreç içersinde biyolojik ve zihinsel gelişimiyle birlikte dili kullanmaya ve konuşmaya başlar.

Dil, insanlığın gelişim sürecindeki en önemli sosyal araçlarından biri olmakla birlikte oldukça karmaşık ve soyut bir yapıya sahiptir. Bu yönüyle dilin tam olarak kazanılması ve kullanılması oldukça uzun yıllara yayılmakta hatta ömür boyu sürmektedir.

Dil gelişiminde bireyin içinde bulunduğu çevre, etrafındaki modeller ve maruz kaldığı uyaranlar önemli bir etkendir. Ancak unutmamak gerekir ki çevre şartları ne kadar istenir düzeyde olursa olsun, biyolojik yapı yetersiz ise yani zekâ problemi ve konuşma engeline sebep olabilecek fizyolojik bir problem mevcutsa dil gelişiminde aksamalar olması kaçınılmazdır. Bu durumda uygun bir çevre ve biyolojik yapı ile dil gelişimi sağlıklı bir şekilde ortaya çıkıp ilerleyebilir.

Dil Gelişim Aşamaları

1. Yenidoğan Dönemi (0-2 Aylar), 2. Gığıldama Dönemi (2-4 Aylar), 3. Mırıldanma Dönemi (4-6 Aylar), 4. Mırıldanmanın Tekrarı Dönemi (7-9 Aylar), 5. Başkalarının Seslerini Taklit Dönemi (9-11 Aylar), 6. Tek Sözcüklü Dönem (12-18 Aylar), 7. İki Sözcüklü Cümleler Dönemi (18-24 Aylar), 8. Gramer Kurallarına Uygun Konuşma

Dil Gelişiminin Desteklenmesi

0-6 ay arasında iletişim becerilerinin desteklenmesi önemlidir. Günlük rutinleri oluşturan; beslenme, emme, banyo zamanlarında bebekle; sözel-sözel olmayan (göz kontağı, mimikler-jestler) dili kullanarak iletişime geçin (Yüzen Kitaplar, Pöti Kare Yayıncılık; banyo zamanlarında kullanılabilir), ona şarkı-ninni söyleyin (dil ile ilgili girdi verin), yüz ifadelerini taklit edin, kendince çıkardığı sesleri karşılıklı konuşmalara dönüştürün; bu sayede çıkardığı seslerin sizin için anlamlı olduğunu anlayacak ve iletişimi karşılıklı olarak desteklemiş olacaksınız. Erken dönemde, karşıt renklerin bulunduğu kartları tercih edebilirsiniz.

Materyal Önerileri; Bebek Uyarım Kartları, Ayben Yayınevi; Bebeğimin İlk Oyun Kartları, Edukids

6-12 ay arasında günlük rutinleri isimlendirin (Mehmet’in banyo zamanı gibi), parmak oyunları oynayın, nesnelerin işlevleri-isimleri hakkında bilgi verin, karşılaştığı farklı sesleri açıklayın (telefon, tren vb. ).

Kitap Önerileri; Kuklalı kitaplar (Parkta Oyun Zamanı, Pearson), sesli kitaplar (Neşeli Saklambaç Harr Harr,Pearson) tercih edilebilir.

12-18 ay arasında bebekler; basit-ezgili-kısa cümlelere daha çok dikkat ederler, onunla konuşurken; bu tarz cümleler kullanın. Taklitli oyunlar oynayın (hayvan ses taklidi, telefon konuşması taklidi), kelime dağarcığını geliştirmek için; nesneler-kitaplar ya da sözel dil kullanın (muz ya da çilek ister misin gibi).

Kitapları kullanırken, resimleri inceleyeceğiniz, kısa metinler tercih ediniz. Üzerinde gerçek nesnelerin bulunduğu oyun kartlarını da kullanabilirsiniz.

Kitap Önerileri; İlk Adımlar Dizisi, Net Turistik Yayınları; Sürpriz Kapaklı İlk 100 Sözcük, Remzi Kitabevi; Evde Çok İş Var, Net Çocuk.

18-24 ay arasında oyunda gerçek nesneler kullanarak farklı bağlamlarla ilgili konuşun (çay saati, yemek masası vb.), zaman kalıplarını kullanarak ona model olun (bugün işe gittim, yarın anneannene gideceğiz vb.), bu sayede hem iletişim kaliteli bir hal alacak hem de dil ile ilgili olarak çevresel uyaran almasını sağlayacaksınız. Müzik eşliğinde basit yönergeler içeren hareketli oyunlar oynayın.

Bu dönemde kafiyeli ve tekrarlı kitaplar hoşlarına gider. Aynı zamanda kavram içerikli kitaplar da tercih edilebilir

Kitap Önerileri; Bebek Koala Serisi, Mandolin Yayıncılık; İlk Kitap Setim, Doğan ve Egmont Yayıncılık; Tepeden Tırnağa, Kuraldışı Çocuk; Sesler Kitabı, Kaynak Çocuk.

.

Uğur Hassamancıoğlu

Kapadokya Üniversitesi

Çocuk Gelişimi Programı

 

Öğretim Görevlisi


Tarih: 17.02.2018 21:02
Kaynak: https://montessori.kapadokya.edu.tr/makaleler

Editör: Samet ATEŞ