Çocuklarda Davranış Sorunları
Çocuklar bir duruma uyum sağlayama çalışmak, bir görevin üstesinden gelmek ve yeni beceriler kazanmak için çaba sarf ederken birçok problemle karşılaşmakta ve problemleri çözmeye çalışmaktadırlar. Eğer bu problemler çözülemez ise uyum ve davranış sorunları görülebilmektedir. ‘Davranış Problemleri’ de bu içsel çatışmaların dışa yansıması şeklinde ortaya çıkmaktadır (Yörükoğlu, 2008). Birçok çocuk normal gelişim sürecinde davranış problemi gösterebilmektedir.

Çocuklarda Davranış Sorunları


Çocuklar bir duruma uyum sağlayama çalışmak, bir görevin üstesinden gelmek ve yeni beceriler kazanmak için çaba sarf ederken birçok problemle karşılaşmakta ve problemleri çözmeye çalışmaktadırlar. Eğer bu problemler çözülemez ise uyum ve davranış sorunları görülebilmektedir. ‘Davranış Problemleri’ de bu içsel çatışmaların dışa yansıması şeklinde ortaya çıkmaktadır (Yörükoğlu, 2008). Birçok çocuk normal gelişim sürecinde davranış problemi gösterebilmektedir.

 

Çocuklar günlük hayatında pek çok farklı davranış gösterebilmektedir. Bu davranışlardan bazıları eğitimcileri, ebeveynleri ya da çocuk ile çalışan kişilerin dikkatlerini çekmekte ve ‘bu davranış, bir problem olabilir mi?’ sorusuna sürekli olarak yanıt aranabilmektedir. Bir davranışa ‘problem’ diyebilmemiz için bazı ölçütler bulunmaktadır. Bu ölçütler genel olarak üç kategoriye ayrılabilir.

1.Yaşa uygunluk; Bir davranışın problem kategorisinde yer alması için o davranışın çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygunluğu incelenmelidir. Bu noktada çocukların yaşlara göre gelişim özellikleri de iyi bilinmelidir. Örnek verecek olursak, bebekler doğumdan sonraki ilk bir yılda parmaklarını sürekli olarak emerler fakat parmak emme davranışı ileriki yaşlarda görülüyorsa problem davranış olarak değerlendirilebilir. Çocuklar içinde bulundukları gelişim dönemlerinin normal süreçleri içinde de problem davranışlar gösterebilirler. Tremblay (2000)’ın yaptığı bir araştırmada, 17 aylık çocukların %70’inin oyuncaklarını diğer çocuklarla paylaşmak istemedikleri, %46’sının bir oyuncağı elde etmek için diğer çocukları ittiği ve çocukların %21-27’sinin de istediği oyuncağı elde etmek için arkadaşına fiziksel olarak şiddet unsuru kabul edilecek (ısırma, tekmeleme, vurma..) davranışlarda bulunduğu sonuçları elde edilmiştir (Akt; Özgü & Yılmaz, 2017).

2.Aşırılık; Günlük yaşam içinde pek çok davranışta bulunabiliriz. Ancak bu davranışlar günlük yaşantımızı engeller şekilde ortaya çıkarsa problem davranış olarak düşünülebilir. Örneğin; çocuğun isteklerini yerine getirmediğimizde çocuk öfkelenebilir. Fakat bu öfke kendisine, eşyalara, akranlarına, aile fertlerine zarar veriyorsa davranışta aşırılık olduğundan bahsedebiliriz (Akbaba, 2004).

3.Süreklilik; Bir davranışın uzun süreli ve istikrarlı bir şekilde devam etmesi olarak açıklanabilmektedir. Örneğin, çocuklar tuvalet alışkanlığı kazanırken altlarını ıslatabilmektedirler. Fakat bu durum süreklilik kazanırsa enüresiz (alt ıslatma) ya da enkopresis (dışkı kaçırma) olarak değerlendirilebilir (Gültekin Akduman, 2016).

 

Çocuklarda sık görülen davranış sorunları ve çözüm yollarından bazılarına aşağıda yer verilmiştir.

Utangaçlık: Utangaçlık genel olarak sosyal etkileşimden kaçınmak, kabalık bir ortamda korkmak ya da tedirgin olmak gibi belirtilerdir. Çocuklar farklı bağlamlarda farklı utangaçlık belirtileri gösterebilmektedirler. Utangaçlığın çocuğun doğuştan getirdiği karakteristik özellikler, ebeveyn tutumları, ebeveynlerin çocuklarına yönelik algıları, ebeveynlerin diğer kişilerle iletişimleri, ebeveynlerin kendi yetiştiriliş tutumları gibi pek çok farklı sebebi vardır. Çocuğu iyi tanımak, sınırlarını bilmek ve üstesinden gelebileceği sorumluluklar vermek oldukça önemlidir. Çocuğu bir birey olarak kabul etmek, kendisini özgürce ifade etmesini sağlamak, fikir ve düşüncelerine saygı duymak gerekmektedir. Çocuğunuzu utangaç olarak etiketlemekten kaçının, bunun yerine ısınması zaman alan gibi ifadeler kullanabilirsiniz. Çocuğu bir ortama itmek yerine, çocuğunuzun dikkatini çeken ortamlara girmesini sağlamak oldukça önemlidir. Çocuğun sürekli devam edeceği dans kursları, drama atölyeleri, matematik çalışma grupları gibi birçok seçenek içinden bir ya da birkaç aktivite seçmesini sağlayabilirsiniz. Eğer aniden büyük bir grup içine girme noktasında çok kaygılı ise küçük bir arkadaş grubu ya da oyun arkadaşı gibi planlamalarla aşamalı ilerlemek daha sağlıklı olacaktır. Çocuğunuzla birlikte ‘İstediğim Şeyler’ defteri tutabilirsiniz. Bu defterle çocuğun isteklerini belirleyip bu isteklerin gerçekleştirilmesi için hedefler belirleyebilirsiniz. Utangaçlığın konu edildiği bir kitap okuyabilir ya da bir canlandırma yapabilirsiniz. Karakterlerin neler hissettikleri hakkında konuşabilirsiniz.

Kıskançlık: Freud’a göre kıskançlık herkesin içinde var olan ‘normal’ olarak düşünülebilecek evrensel bir duygu durumudur. Hatta bir kişi kıskançlığı yaşamıyorsa duygularını da bastırdığı anlamına gelmektedir. Genel olarak sevilen bir şeyin paylaşılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Kıskançlığın pek çok nedeni olabilmektedir. Aileye yeni bir bireyin katılması, çocuğun kıyaslanması ve karşılaştırılması, çocuğun gelişim dönemi içinde kendisini akranları arasında konumlandırması gibi durumlar sonucu kıskançlık ortaya çıkabilmektedir. Çocuğun olumsuz duygularını ifade etmesi için; resim, drama, rol oynama, kelime oyunları gibi yöntemler kullanabilirsiniz. Aile içi ilişkilerde dinamiklerin sağlaması oldukça önemlidir. Anne ve baba çocuk doğmadan önce önem almaya başlamalıdır. Ebeveynler çocuğa anne karnındaki süreçten başlayarak çocuğun anlayabileceği bir şekilde tüm süreçten haberdar etmelidirler. Aileye yeni bir bebeğin katılacağı, başlarda annenin bu minik bebekle fazla ilgilenmek zorunda kalacağı fakat çocuğa olan sevginin asla değişmeyeceği gibi detaylar verilmelidir. Bebek doğmadan önce annenin çocuğun üzerinde bulunan sorumluluğu başka kişilerle paylaşması önemlidir. Eğer çocuğu anne parka götürüyorsa bu sorumluluk dedeye/dayıya verilebilir. Bebek doğduktan sonra çocuğa ‘abi/abla oldun’ gibi ifadelerle fazla sorumluluk yüklenmemelidir. Çocuğun yeni doğan bebeğe dokunması, sevmesi onunla konuşması, çocuğun bebek ile ilgili aktif rollerinin olması (bezinin ıslaklığını kontrol etmek, öğle yemeği saatinde örtüsünü giydirmek.) önemlidir. Ayrıca bebeğin çocuğun hayatını eğlencesiz hale getiren bir birey olduğu izleniminden kaçınmak gerekmektedir. Çocuk dışarı çıkmak istediğinde kardeşini yalnız bırakmamak, oyun oynamak istediğinde kardeşinin uyuyor olması gibi durumlar farklı nedenlerle ilişkilendirilmelidir. Bu önerilerle birlikte aile üyelerinin birlikte aktivitelere katılımı, aile oyunları oynamaları ilişkileri de güçlendirmektedir.

 

Unutulmamalıdır ki; herkes farklı birçok özelliğe sahiptir. Aynı aile içinde çocuklardan bir tanesi matematik şampiyonu olabilir, ama diğer çocuk resim konusunda yeteneklidir. Herkesin güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır. Sürekli zayıf yönlere odaklanmak, güçlü yönleri törpüleyeceği gibi bireyde kendine güveni de zedelemektedir.

 

Çocuklarda Yeme Bozuklukları: Anneler çocuklarındaki yeme sorununu tanımlarken genellikle; ‘yemek seçiyor’, ‘az yiyor’, ‘yemeğe karşı isteksiz’, ‘iştahsız’ gibi ifadeler kullanmaktadırlar. Beslenme erken dönemde çocukların sağlıklı bir büyüme ve gelişme göstermesi için oldukça önemlidir. Yeterli ve dengeli bir beslenmenin sağlanması için de çocuğun yaş ve gelişim düzeyi göz önünde bulundurulmalıdır.

İştahsızlık; erken dönemde alınması gereken besin öğelerinin alınmaması durumudur.

Obezite; ağırlıktaki artış ve buna bağlı olarak ağ oranının fazlalığıdır.

Anoreksiya Nervoza; vücut ağırlığı normal değerlerin altındadır. Birey normal değerlere ulaşmayı reddeder, çok zayıf olmasına rağmen kendi ile ilgili kilolu olduğuna ya da kilo alacağına ilişkin algıları mevcuttur.

Bulimia Nervoza; birey kısa zamanda çok fazla yemek yer, yemek sonrasında kusma veya ilaç yardımıyla yediklerini dışarı atma görülür.

Beslenmeyi sevdirmenin 10 kuralı aşağıdaki gibi sıralanabilir:

1. Doğumdan itibaren bebekler duyularını kullanırlar. Bebekle oyun oynamak, keyifli vakit geçirmek onun gelişimini desteklediği gibi bakım veren kişiler ile etkili bağlanma gerçekleştirmesini de destekler. Bebeğin yemeğe gereksinimi olduğu kadar keyifli vakit geçirmeye, ilgi görmeye, oyun ve çevresel uyaranlara da ihtiyacı vardır.

2. Yemek saatleri eğlenceli ve çocuğun haz aldığı saatler olabilirken tersine stres ve gerilimli de geçebilir. Karşılıklı beklentiler sağlanmadıkça beslenme saatleri çatışmalı geçebilmektedir. Beslenme saatlerinde şarkı söylemek, oyun oynamak beslenme saatlerini keyifli hale getirecektir.

3. Çocuğun beslenmeyi kendisinin istemesi neden ve ne yediğini bilmesine izin verilmesi önemlidir. Yemek gelirken ağzını açan ve kapatan bir çocuk ne yediğini ya da neden yediğini bilemez. Tabaklarına yiyebileceği miktarda besin koyulduktan ve çocuk yedikten sonra tabağında yemek kaldıysa ve tok olduğunu ifade ediyorsa özgür bırakılmalıdır. Çocukların açlık ve tokluk durumlarını ifade etmeleri için fırsat tanınmalıdır.

4. Bebeğin beslenmek istediği ya da istemediği zamanları anlayabilmekteyiz. Yemek saatinde dikkati dağılabilir ve o an yemek istemeyebilir. Ağzını açmaya ve yemek vermeye çalışmak yerine dikkati çekip yemeği kendisinin istemesini sağlamak, istemiyorsa zorla vermemek; o anda az yemesine neden olsa da ileride yeme bozukluğuna sahip olma riskini azaltacaktır.

5. İlk 6 ayda sadece anne sütü bebeğin gereksinimlerini karşılamaktadır. 7. Aydan sonra püre şeklinde takviye gıdalar doktorunuz eşliğinde verilebilir. İlk günlerde bebek yutmada zorlanabilir fakat bu durum kaygı yaratmamalıdır. Bebek katı gıdaları zamanla yutmayı öğrenecektir (Doğan & Ertem, 2005).

6. Ara öğünlerde besin ihtiyacını fazlasıyla karşılayacak besinlerden uzak durmalıdır. Çocuk ara öğününde verilen şeker, çikolata, abur cubur gibi yiyecekler, ana öğünlerde yeterli besin kaynaklarını almasına engel olabilir. Ara öğünlerde yoğurt, kuruyemiş, meyve gibi besinler tercih edilebilir.

7.Yemek rutinlerinde aileyle masaya oturmak, etkileşim içinde yemek saati gerçekleştirmek önemlidir. Televizyon seyrederek, tehdit ederek ya da yemek sonunda ödül vadinde bulunarak çocuğun beslenmesini sağlamak bir kısırdöngü haline girecektir. Bu tip uygulamalar çocuğun yeterli ve dengeli beslenmesine genel anlamda etki ederek çocuğun beslenmeye karşı bir direnç geliştirmesine neden olabilmektedir.

8. Çocuk beslenme alışkanlığını aile dinamikleri desteği ile birlikte kazanır. Aile bireylerinin yemek ve beslenmeye bakış açısı, besin tercihleri, besin miktarları gibi özellikler çocuklar tarafından içselleştirilir ve beslenme davranışı haline gelir.

9. Çocuğun kesinlikle alması gereken besinler olduğunu ve bu besinleri kesin olarak alması gerektiği fikrini değiştirebilirsiniz. Her besinin yerini tutacak eş değer besinler vardır. Örneğin çocuk yoğurt yemeği reddediyorsa süt, balık ya da et gibi aynı besin grubundan diğer besinler verilebilir.

10. Bir bebek yaklaşık 12. Ay civarında kaşık tutabilir, kendini besleyebilir. Çocukların kendi kendilerini beslemeleri hem beslenme hem de diğer gelişim alanları açısından destekleyici niteliktedir.

 

Unutulmamalıdır ki her çocuğun beslenme düzeni farklıdır. Bazı çocuklar gün içinde az öğünlerde fazla besin alırken bazı çocuklar az az ama sık aralıklarla beslenmek isteyebilirler. Beslenme düzenini çocuğun gelişim özelliklerine göre planlamak gerekmektedir.

 

Çocukluk Çağında Mastürbasyon: Mastürbasyon ‘cinsel doyuma ulaşma amacıyla kendi kendini uyarmaktır’ (Akçaboy, 2005). Çevresel uyaran eksikliği, çocuğun çok fazla yalnız zaman geçirmesi, çocuğun hayatındaki büyük ve yeni bir değişiklik, genital bölgede ortaya çıkan ve kaşıntıya sebep olan enfeksiyonlar gibi nedenler mastürbasyona sebep olabilir. Bebeklik döneminde sıkça görülen mastürbasyon, erken çocukluk döneminde de görülebilmektedir. Mastürbasyonu engellemek, çocuğu bu davranışından dolayı yargılamak ya da cezalandırmak, çocuğun ilerideki cinsel hayatını ya da kendi kişiliğini zedeleyebilmektedir.

10 Adımda Çocukluk Mastürbasyonuna Yaklaşım

1. Panik olunmamalı. Mastürbasyon çocukluk döneminde çokça karşılaşılan bir durumdur.

2. Çocuğun mastürbasyon yaptığı düşünüyorsa ilk adımda bağırma, cezalandırma, kızma gibi eylemlerde bulunulmamalı.

3. İyi bir gözlemci olmak oldukça önemlidir. Çocuk gerçekten mastürbasyon yapıyor mu? Bu sorudan emin olmak gerekmektedir.

4. Mastürbasyondan emin olunduğu anda nedeni araştırılmalıdır. Enfeksiyon, kaşıntı gibi fizyolojik durumlar göz önünde bulundurulmalıdır.

5. Çocuğun cinsiyeti erkek ise ve henüz sünnet olmadıysa deri temizliğine özen gösterilmelidir.

6. Hijyen – sağlık ile ilgili bir problem yoksa; yaşamdaki yenilikler, aksaklıklar, değişiklikler gözden geçirilmelidir. Yeni kardeş, ayrılık, geçimsizlik, ölüm, okul değiştirme.. gibi çocuğun baş etmede zorlanacağı problemler göz önünde bulundurulmalıdır. Kaygı yaratacak durumlar da mastürbasyona neden olabilir.

* Çocuğu tedirgin eden kaygıya sokan durumun ortadan kalkması önlemenin ilk adımı olacaktır.

7. Sayılan hiçbir problem yoksa; günlük yaşama dikkat edilmelidir. Çocuk ve ailenin bir günü nasıl geçiyor? Bu noktada bir günü ayrıntılı bir şekilde yazmak önemlidir. (Neler yapıyorsunuz, nasıl zaman geçiriyorsunuz, düzeni nasıl, okula gidiyor mu, gitmiyorsa kim bakıyor..) Okul öncesi dönem çocuğu çok uzun süre tek başına oynamayı beceremediğinde bedenini incelemeye başlar ve mastürbasyonla haz aldığını keşfedebilir.

8. Bu duruma işbirliği içinde yaklaşmak gerekmektedir. Çocuğa bakım veren kişiler çocuğa ortak bir dille yaklaşmalıdır.

9. Çocuğun ev içi-dışı oynayabileceği etkinlikler yapma, sevdiği bir spor dalına yönlendirme, aile katılımını okul ya da dışarıdaki aktivitelerde sağlama, çocuğun kendine güvenini destekleyici ifadelerde ve sorumluluklarda bulunması desteklenmelidir. Evde basit kurabiye yapmak, çamaşır asmak, salata yapmak gibi çocuğun evdeki günlük rutinlere katılması ve beraber eğlenceli, keyifli vakit geçirmek önemlidir.

10. Bazı anne ve babalara ‘mastürbasyon dürtüseldir, çocukların bu hazzı yaşamaya hakkı vardır, bırakın yapsın, çocuğa bunu toplum önünde yapmaması gerektiğini öğretin, ona uygun ve özel bir yer gösterin’ gibi danışmanlıklar verilebilmektedir. Çocuk gelişimciler ise mastürbasyonla karşılaşılması durumunda mutlaka bunu tetikleyen nedenin bulunması gerektiğini savunmaktadır (Artan, 2018).

Arş. Gör. Uğur Hassamancıoğlu

Sağlık Bilimleri Yüksekokulu

Çocuk Gelişimi Lisans Programı

 


Tarih: 30.06.2019 13:57
Editör: Samet ATEŞ