Bugun...

KAPADOKYA'DA TURİZM; SAYFA 2 ...

KAPADOKYA'DA TURİZM     SAYFA 2 ...

 

 

Kapadokya'da Müslüman-Türk Eserleri

Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler Dönemi'nden Kalan Önemli Eserler

Taşkın Paşa Külliyesi (Ürgüp):
Kapadokya'da Türk devri yapılarının örneklerinden biri Ürgüp'ün 18 km güney batısındaki Damsa köyünde bir cami ve medrese ile iki türbeden oluşan Taşkın Paşa Külliyesi'ne ait kalıntılardır. Bu yapıların Selçuklu sultanlarından II. Kılıçarslan'm oğlu Taşkın Paşa tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Karamanoğulları'na özgü taş işçiliğinin seçkin örneklerini veren bu yapılar topluluğunun en tanınmış eseri, taç kapısı, oldukça iyi durumda günümüze ulaşabilmiş olan Taşkın Paşa Sarayı'dır. Taç kapıdaki kitabe yeri boş olmakla birlikte, 1350 tarihli bir vakfiyede adı geçen eser, bu tarihten önce yapılmış olmalıdır. Çerçeve bordürlerinde geometrik kompozisyonların ağır bastığı süslemeler, birçok yönden XIII. yüzyıl Selçuklu taş işçiliğini hatırlatır.

Bir avlu içinde yer alan cami, Taç kapının üst pervazındaki kitabenin eksik olması nedeniyle tarihlendirilememektedir. Caminin bugün Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunan ahşap mihrabı Anadolu'daki tek örnektir. Ceviz ağacından yapılan üç buçuk metre yüksekliğindeki yazı şeridi, geometrik kompozisyonları ve bitkisel süslemeleriyle benzersizdir. Sanatçısı bilinmeyen eser XIV. yüzyıla tarihlendirilir. Caminin minberi de Ankara Etnografya Müzesi'ne taşınmıştır.

Külliye avlusundaki diğer yapılardan Sekizgen Türbe'nin kitabesi bulunmamakla birlikte 1342 yılında yapıldığı düşünülmektedir. İçten kubbeli, dıştan piramit çatılıdır. Altıgen Türbe caminin kuzeyindedir. XIV. yüzyıla tarih lenmekted ir. İçi kubbeli olan yapıda İlyas Bey, Hızır Bey ve Hasan Bey adlı kişilerin yazıtlı, mermerli sandukaları bulunmaktadır.

Medrese, camiye üç km. uzaklıktadır. Kitabesi yoktur ama 1350 tarihli vakfiyede adı geçmektedir. Araştırmalar buranın aslında bir saray olduğunu ortaya çıkarmıştır. Camiden uzak olması, yeşil vadiye bakan büyük odalarının bulunması bunu doğrulamaktadır. Keyhüsrev Camii de Selçuklu Dönemi'nde yapılmış, XIII. yüzyıla ait bir yapıdır.

Kadınlar  Kalesi (Ürgüp):
Selçuklular'ın savaş zamanında kadınların ve çocukların sığınması için kullandıkları bir kaledir. Kaçış için kullanmak amacıyla Damsa Nehri'nin aşağısına uzun bir tünelle bağlanmıştır. Erozyon nedeniyle kalenin önemli bir kısmı göçmüştür.

Altı Kapı Türbesi ve Temenni Türbesi:
Altı Kapı Türbesi, Selçuklular Dönemi'nde kimliği bilinmeyen bir komutanın eşi ve çocukları için yapılmıştır. Altı penceresi bulunmaktadır.

Temenni Türbesi 1268 yılında Nükreddin Kılıçarslan için Vecihi Paşa tarafından yapılmış bir anıt mezardır.

Saruhan (Avanos):
Kapalı ve avlulu kısımlardan oluşan Saruhan olağanüstü zengin süslemeleri olan bir Selçuklu eseridir. Sultan II. İzzeddin Keykavus zamanında yapılmıştır. İki kilometre karelik bir alanı kaplayan bu eserin taçkapısı zengin süslemeleriyle dikkati çeker. Ön ve yan yüzleri daha çok geometrik şekillerin ağır bastığı kompozisyonlarla bezenmiş, süslemeler girişte de devam etmiştir. Saruhan çift renkli taşlarla bezenmiş olup, taşlarda sarı renk hakimdir.

Alaeddin Camii (Avanos):
I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.

Kızılkaya Camii (Gülşehir):
Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.
Taş Cami (Gülşehir):
Tuzköy'deki bu caminin kitabesi olmadığından hangi tarihte yapıldığı tespit edilememektedir. Enlemesine bir plana sahiptir.


Osmanlı Dönemi'nden Kalan Eserler
Osmanlı Döneminde Damat İbrahim Paşa ile birlikte Nevşehir'in yıldızı parlamıştır. Damat İbrahim Paşa, Nevşehir'i Anadolu'da önemli bir müslüman kenti haline getirmek için girişimlerde bulunmuştur. Nevşehir Kalesi, Damat İbrahim Paşa Külliyesi, Kaya Camii, birçok çeşme, Gülşehir'deki Karavezir Külliyesi, Aşçıbaşı Camii, Avanos'taki Ulu Cami bu eserlerin bir kısmıdır. O dönemde Nevşehir sınırları içerisinde bulunan ancak bugün başka il sınırları içindeki yerleşim yerlerinde de Damat İbrahim Paşa'nın eserlerini görmek mümkündür.

Nevşehir Kalesi:
Nevşehir Kalesi, Selçuklular döneminde yapılmış, Damat İbrahim Paşa tarafından kule ve burçlarla sağlamlaştırılarak restore edilmiştir.

Şehrin güney batısındaki yüksek tepeye inşa edilmiş olan kale, burçlarla desteklenmiştir. Ovaya hâkim bir savunma tesisi olan kalenin gövde duvarları kabaca yontulmuş taşlarla oldukça düzgün bir örgüye sahiptir. Kalenin, Damat İbrahim Paşa tarafından tamir ettirildiğini gösterir bir kitabesi vardır. Restorasyonla birlikte muhafız kadrosu takviye edilmiş, İstanbul'dan getirilen toplarla tesisin işlevi arttırılmıştır.


Damat İbrahim Paşa Külliyesi:
XVIII. yüzyılda Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılan külliye100 cami, medrese, kütüphane, hamam, imaret (aşevi) ve sübyan mektebinden oluşan bir yapılar topluluğudur. 1718-1730 arasında tamamlanan ve farklı fonksiyonlar taşıyan yapılar, şehri canlı bir kültür alanı haline getirmiştir. Topografyanın elverdiği ölçüde bazen simetrik bir düzen bazen de farklı açılara göre yerleştirilen yapılar içinde en önemlisi, oldukça geniş bir dış avlunun orta kesiminde yer alan Kurşunlu camidir.

Kurşunlu Cami, avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Külliye içinde yer alan medrese, bugün kütüphane olarak kullanılmaktadır. Kütüphane yazma eserler bakımından zengindir. Toplam 9 binden fazla yazmanın yer aldığı koleksiyon içinde bizzat Damat İbrahim Paşa'nın hediye ettiği 187 cilt kitap yanında büyük boy üç Kur'an, minyatürlü "Külliyat-ı Sadi" ve Hafız Osman hattı bir "Şifa-i Şerif yer almaktadır. Zamanının ünlü müderrislerinin ders verdiği önemli bir eğitim kurumu olan medresenin yapım tarihi 1726'dır.

Hamam, 1943 yılında bir restorasyon geçirmiştir. Halen kullanılmaktadır.

Kütüphane, 18. yüzyılda bir medresenin ihtiyacını karşılayacak donanımdadır. İbrahim Paşa, sahaflardan Avrupa'ya intikalini önlemek için satın aldığı el yazmalarını bu kütüphaneye kaydettirmiştir. Türkiye'nin başka hiçbir yerinde bulunmayan değerli el yazması kitaplar bugün Milli Kütüphane ve İstanbul'daki Türk İslam Müzesi'nde koruma altındadır. Basma eserler Damat İbrahim Paşa Kütüphanesi'ndedir.

Kaya Camii: 1715 yılında Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Basık kemerli avlu kapısında mermer bir levha üzerine işlenmiş kitabenin metni şair Dürrî tarafından yazılmıştır. Bir dış avlunun ortasındaki yapı, üç bölümlü son cemaat yeri ve tek kubbenin örttüğü bir kare mekândan oluşur. Cami, XIII. yüzyıl İstanbul camilerindeki plastik özellikleri yansıtır. Taş süslemelerde görülen Batılılaşma belirtileri yanında, avlu kapısı üzerine işlenmiş bir lale motifi, bu çiçeğin adıyla anılan dönemi simgelemesi bakımından ilginçtir.

Çeşmeler: Külliyeye bağlı olarak yaptırılanlardan başka, şehrin farklı kesimlerinde de Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılan sokak çeşmeleri bulunmaktadır. Orduoğlu Çeşmesi, Tavukçu Çeşmesi, Bekoloğlu Çeşmesi ve Çekiç Çeşmesi İbrahim Paşa'nın adının anıldığı kitabeleriyle dikkat çeken 1726-27 tarihli yapılardır.

Karavezir Külliyesi (Gülşehir): Gösterişli bir yapıya sahip olan Karavezir Külliyesi bir cami ve bir medreseden oluşur. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre 1779 tarihinde Seyyid Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Caminin batısında yer alan düzgün kesme taşlarla oldukça sağlam bir durumda günümüze ulaşmış olan medrese de, 1780 tarihinde Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliyenin bir parçası sayılan Başçeşme, yan kanatlardan alçak seviyedeki duvarlara bağlanmakla birlikte bir meydan çeşmesi niteliğindedir. 1779 tarihi düşülen kitabesiyle geç devir Osmanlı mimarisinin güzel örneklerindendir.

Gülşehir'deki diğer çeşmeler, Beyler Çeşmesi, Bayraktar Çeşmesi ve Sipahi Çeşmesi 'dir. Kitabelerinde 1779 tarihi okunan bu eserler, daha küçük ölçülü duvar çeşmesi formunda tasarlanmış örneklerdir.

Aşçıbaşı Camii (Gülşehir): Girişin üstündeki kitabeye göre sarayda aşçıbaşı olan Süleyman Ağa tarafından 1715'te yaptırılmıştır. Uzun dikdörtgen planlı bir camidir.

Ulu Cami (Avanos): XVIII. yüzyıla ait bir Osmanlı eseridir. Enlemesine dikdörtgen planlı yapıya, toprak seviyesinden merdivenlerle inilir. Yeraltı Camii olarak da bilinir.

Beylik Hanı: 1726 yılında Damat İbrahim Paşa yaptırmıştır. Bu yapıdan günümüze kayalara oyulan ahırlar ve üç bölümlü kemerli bir oda sağlam kalmıştır.

Kapadokya'da Turizm ve Turistik Değerler

Müzeler

Kapadokya'da Nevşehir Müzesi, Ürgüp Müzesi ve Hacı Bektaş Müzesi olmak üzere toplam üç müze bulunmaktadır. Göreme Açık Hava Müzesi, Milli Park statüsündedir.

Nevşehir Müzesi, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün 1966 yılında aldığı kararla kurulmuştur. Damat İbrahim Paşa Külliyesi'nin bir parçası olan Aşevi, Sübyan Mektebi, müze olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir. Restorasyon, tanzim ve teşhir işleri tamamlandıktan sonra 1967 yılında Damat İbrahim Paşa Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müzenin kurulmasıyla yıllardan beri ihmal edilen Ören yerlerinin çevre düzeni, kiliselerin restorasyon ve konservasyonu ile yeraltı şehirlerinin temizlenmesi ve ışıklandırılması gündeme gelmiştir.

Müze, 1987 yılında şimdiki Kültür Sitesi bünyesindeki yerine taşınmıştır. Müzede arkeolojik ve etnografık olmak üzere iki teşhir salonu mevcuttur.

Son Eser Sayımına Göre Nevşehir Müzesi'nde Bulunanlar
Arkeolojik    3263
Etnografık    3214
Sikke    7789
Tablet    2
Mühür ve mühür baskısı    93
Arşiv vesikası    24
El yazması kitap    89
Toplam    14.208

Doğal ve Tarihi Ören Yerleri

Göreme Açık Hava Müzesi: Tokalı Kilise, Kızlar (Rahibeler) Manastırı, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Aziz Basil Şapeli, Azize Barbara Şapeli, Yılanlı Kilise (Aziz Onuphrius Kilisesi), Azize Catherine Kilisesi, Kılıçlar Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi, Aziz Eustathius Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise, El-Nazar Kilisesi, Kadir Durmuş Kilisesi, Yusuf Koç Kilisesi, Yamanlı Kilise ve Saklı Kilise'dir.

Uçhisar Kalesi:
Nevşehir-Ürgüp karayolu üzerindedir. Birbirinden farklı üç giriş salonda birleşir. Kale'den bütün Göreme Vadisi görülebilir.

Kızılçukur Vadisi:
Jeolojik oluşumu ile dikkat çeker. Gün batımına doğru doğal bir kızıllığa bürünür.


Ortahisar:
Nevşehir-Ürgüp_ karayolu üzerindedir. Ortahisar Kalesi hem stratejik amaçlarla hem de yerleşim amacıyla kullanılmıştır. Kale eteklerinde yörenin sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Ortahisar Vadisi'nde bulunan kilise ve manastırlar şunlardır: Üzümlü Kilise, Sarıca Kilise, Cambazlı Kilise, Tavşanlı Kilise, Balkan Deresi Kilisesi, Hallaç Dere Manastırı. Ayrıca Ortahisar Vadisi yamaçlarına oyulan soğuk hava depolarında bölgede yetişen patates, elma ve Akdeniz yöresinden getirilen narenciye ürünleri saklanmaktadır.

Zelve :
Göreme-Avanos karayolundan 2 km. içeride olan ve üç vadiden oluşan Zelve, peribacalarının en yoğun olduğu yerdir. Suyun, aşınmanın ve kaya çökmelerinin meydana getirdiği doğal vadiler ve bunları çevreleyen dik kayalara oyulmuş kaya evleri Kapadokya'nın en ilginç yerlerindendir. Hıristiyanların önemli dini merkezlerinden biridir. Zelve'deki en önemli kiliseler Üzümlü Kilise, Balıklı Kilise, Haçlı Kilise ve Geyikli Kilise'dir. Yakın zamanlara kadar yöre insanının yaşamaya devam ettiği ilk vadide taştan yapılmış ve eklemelerinde beton kullanılmış bir cami bulunmaktadır. Zelve'nin en önemli özelliklerinden biri de kaya evlerin satıhlarında yer alan güvercinliklerdir.

Paşabağları:
Zelve yakınındaki bir başka ören yeri peribacalarının bütün örneklerinin mevcut olduğu Paşabağları'dır. Eskiden Rahipler Vadisi olarak bilinen bu alan Bizans döneminde tecrit edilmiş bir hayatı tercih eden keşişlerin barınma yeri olmuştur. Peribacalarından birinin içinde önemli keşişlerden biri olan Aziz Simeon adına yapılmış bir şapel bulunmaktadır

Çavuşin:
Göreme-Avanos yolu üzerindedir. Eski bir yerleşim olan Çavuşin'de yöre taşlarından yapılmış, kayalara oyulmuş evler köye farklı bir mimari kazandırmaktadır. Ancak, evlerin üzerine kayaların düşmesi nedeniyle bugün kimse yaşamamaktadır. Çavuşin'de Vaftizci Yahya Kilisesi, Güllüdere Kilisesi ve Büyük Güvercinlik Kilisesi (Çavuşin Kilisesi olarak da bilinir) bulunmaktadır.

Açıksaray Harabeleri :
Nevşehir-Gülşehir yolu üzerindedir. Tüf kayalar içine oyulmuş mekanlarıyla yaklaşık 1 km2'lik bir alana yayılmış büyük bir komplekstir. Aziz Jean Kilisesi peribacası içine oyulmuş yapılardan biridir. Açıksaray bölgede eşi olmayan mantar şeklindeki peribacası ile ünlüdür.

Civelek Mağarası:
Gülşehir'in 4 km. doğusunda yer alan mağara bölgenin en eski yerleşimidir. Gürlek Tepe olarak adlandırılan bir tepenin üzerinde bulunan mağaraya 14 metre uzunluğunda aşağıya doğru uzanan bir galeri vasıtasıyla inilebilmektedir.

Ürgüp:
Tarih boyunca Kapadokya'nın en önemli merkezlerinden biri olan Ürgüp'te tespit edilen en eski yerleşim antik adı Tomisson olan Damsa Çayı yakınındaki Avla Dağı'ndadır. Ürgüp civarında daha geç dönemlere ait en önemli kalıntılar Roma Dönemi'ne ait kaya mezarlardır. Bizans Dönemi'nde önemli bir dini merkez olan Ürgüp, Selçuklular Dönemi'nde en önemli iki şehre (Konya ve Niğde) açılan bir kale konumundadır.

Ürgüp Müzesi'ne bağlı ören yerleri:
Mustafa Paşa (Sinesos) Aiios Vasilios Kilisesi, Manastır Vadisi Kiliseleri, Yeşilöz Kilisesi (Aziz Theodore) ve Pancarlık Kilisesi'dir.


Hacı Bektaş-ı Veli Kültür Müzesi 'ne bağlı ören yerleri:
Suluca Karacahöyük-Hacıbektaş, İlicek Höyük, Kayaaltı Höyük, Abdal Kalesi, Kızılöz Çiftliği, Kalehöyük.

Yeraltı şehirlerine İlk Çağ Medeniyetleri ile ilgili bölümde yer verilmiştir. Kapadokya'nın en önemli tarihi-kültürel eserleri olan yeraltı şehirleri bugün bölge turizminin hizmetindedir.


Geleneksel Mimari

Kapadokya'da doğal yapı, çevre koşulları, savaş ve işgaller sonucu oldukça özgün bir konut mimarisi ortaya çıkmıştır. Mimari öğeler, doğal konumun uzantısı gibidir. En kısa ifadesiyle ister insan eliyle şekillendirilmiş olsun, ister hiçbir işleme tabi tutulmasın Kapadokya'da taş, meskendir.

Bu volkanik bölgede taşın bol, ağacın az olması halkı taş mimariye yöneltmiştir. Yeraltı şehirleri en özgün mimari unsurlardır. Yöresel jeolojik malzeme olan tüfün kolayca işlenebilen bir madde olması nedeniyle dağ, tepe yamaçları, peri bacaları oyularak ev biçimine sokulmuştur. Yamaçlara, kayalara ev yapma geleneği bazı yörelerde hâlâ devam etmektedir. Eski mağaralar, kaya evlerinin önemli kısmı bugün limonluk, şaraphane, kiler ya da turistik tesis (otel, lokanta, bar-disko) olarak kullanılmaktadır.
Kapadokya'nın özgün konut mimarisi örneklerine Ürgüp, Ortahisar, Uçhisar, Göreme, Çavuşin ve Avanos'ta rastlanmaktadır. Geleneksel konut türleri "oyma", "yarı oyma-yarı yığma" ve "yığma" olmak üzere çeşitlenir. Taş evlerin içi yazın serin kışın ılıktır. Yangın ve depreme karşı dayanıklıdır. Bugün koruma altına alınan veya turistik tesis olarak kullanılan taştan oyma evler, modern mağara görünümündedir. İçerisinde her türlü donanıma sahip olan yapılardaki odaları emsallerinden ayıran, yöresel mimaridir. Ürgüp'te bulunan Esbelli Evi, Ürgüp Evi gibi otel olarak hizmet veren yapılar, bu mimarinin uluslararası üne sahip örnekleridir.

Taş, en önemli yapı gerecidir ve tümüyle yöreden sağlanmaktadır. "Yontu taşı" denen yöresel taş türü beyaz, bej, açık kahverengi tonlarda kolay işlenebilen bir taştır. "Kavak kepezi" denen taş türü serttir, özel çekiç veya kalemle düzeltilir. "Yapraklı seki taşı" sarıdır, oldukça serttir, özel çekiçle düzeltilir. "Sulusaray taşı" yumuşak bir taş türüdür, beyaz renklidir. Bu taş, ısıyı koruduğundan yapıların iç bölmelerinde kullanılır. Belli boyutlarda işlenen taşlar yapıların revaklı ön yüzlerinde geometrik bir düzen içinde kullanılarak devinimli bir görünüm elde edilir.

Yöre ağaçsız olduğu için ahşap süsleme azdır. Yüklükler perdeyle örtülür. Tüm kapılar eşiklidir. Bunların bezemeleri yerine göre değişmektedir. Kemerli olan dış kapılar daha süslüdür. Evlerin iç düzenini de ihtiyaçlar ve yaşam biçimi belirlemiştir. Konut içi yaşamın büyük bölümü etrafı yüksek duvarlarla çevrili olan "hayat" denen avluda geçer. Ahır, ambar, samanlık, tandırevi ve yer odası buraya açılır. Yer odası çok işlevlidir. Ailenin yemek yeme, oturma hatta yatma ihtiyacı bu odada karşılanır.


Göreme Milli Parkı

Göreme Milli Parkı'nın Statüsü

Uluslararası kültür mirası sayılan bu bölgelerdeki bazı yerleri çevreleriyle beraber korumak, milli park sistemi ile gerçekleşmektedir. Nevşehir-Avanos-Ürgüp arasında kalan 9.572 hektarlık alanı kaplayan Göreme Milli Parkı, Türkiye'nin orman rejimi dışında ilân edilmiş tek milli parkıdır. Orman Bakanlığı'nın Milli Parklar Kanunu sadece orman rejimi için düşünülmüş, ancak kanunun ilgili hükmü değiştirilerek Göreme, milli park sistemine dahil edilmiştir. (Bakanlar Kurulu'nun 30.10.1986 tarihli kararıyla). Göreme Milli Parkı, Göreme, Çavuşin, Uçhisar, Ortahisar, Zelve yerleşimlerini de içine alır.

Peribacaları değişik oluşum dönemleri ve şekilleriyle Milli Park sınırları içinde hemen her yerde görülür. Koniler, sütunlar, kuleler, dikili taşlar, piramitler ve sivri kayalar şeklinde ortaya çıkan bu şekillerin bazıları dağ eteklerine yakın yerlerde, bazıları vadilerin üst kısımlarında öbeklenmişler, bazıları ise birbirinden ayrı olarak yukarı doğru uzanan yekpare taştan yapılmış sütunlar meydana getirmişlerdir.

Orman Bakanlığı Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü'nce 2001 yılında ihalesi gerçekleştirilen Göreme Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişim Planı çalışması kapsamında ihaleyi alan ilgili firma tarafından Milli Park alanındaki flora, fauna, jeolojik ve jeomorfolojik yapı ile diğer doğal kaynak değerlerine ait analitik veri toplama çalışmaları tamamlanmış olup çalışmanın sentez bölümüne geçilmiştir. Sentez çalışmalarının 2001 yılı sonuna kadar Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü Uzun Devreli Gelişim Planı ekibince bitirilmesi öngörülmüştür.

Göreme Açık Hava Müzesi

Nevşehir'e 13 km. uzaklıkta ve Göreme Kasabası'nın 2 kilometre doğusunda yer almaktadır. Göreme Vadisi'nin ilginç jeomorfolojik yapısı içinde IV. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar yoğun biçimde yaşanan manastır hayatı, dini sanatın tarihi sergilenir. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcuttur.

Göreme Açık Hava Müzesi'ndeki kiliseler tek nefli, çift nefli, haç planlı, yazılı haçlı, iki nefli kubbeli, bitişik çift nefli olmak üzere çeşitli formatlardadır.

Kiliselerde bulunan fresklerde işlenen konular İncil ve Hz. İsa'nın hayatından alınmıştır. İki tür boyama tekniği kullanılmış olup, bunlardan birincisi doğrudan kaya yüzeyi düzeltilerek yapılan boyama, ikincisi kaya üzerinin secco ve fresko tekniği ile boyanmasıdır. Alçı, sıva kullanılmadan doğrudan duvar üzerine yapılan (Barbara ve Yılanlı Kilise) freskler ikonoklast dönemde yapılmıştır. Dinî duyguların çeşitli hayvan figürleri, geometrik desenlerle anlatıldığı bu dönem dışında yapılan freskler, İsa'nın hayatını ve İncil'in mesajlarını konu almaktadır. Bu freskler aşı boya, yumurta akı ve saman karışımı bir harçla yapılmıştır.

Doğa Harikası Olarak Peribacaları

İnsanoğlunun eski çağlarda doğaya ve doğanın koşullarına tutsak olması, çeşitli uygarlıkların doğup gelişmesine yol açmıştır. Kapadokya tarihi bütünüyle gözden geçirildiğinde, buradaki çeşitli uygarlıkların yaşamında doğa koşullarının büyük rol oynadığı görülür.

Kapadokya Bölgesi'nde bu doğa koşullarını dünyada bir benzeri bulunmayan coğrafyası ve bu coğrafyaya eşsizlik kazandıran peribacaları oluşturur. Kapadokya coğrafyası ve peribacaları doğanın iki zıt gücünün birbiri ardına jeolojik yapıyı şekillendirmesiyle oluşmuştur. Bu güçlerden ilki, Orta Anadolu yanardağlarının (Erciyes, Hasan Dağı, Melendiz) sürekli faaliyet halinde bulunduğu ve bölgenin lav, tüf gibi volkanik unsurlarla kaplandığı yapılanma, ikincisi de volkanik faaliyetlerin bitmesinden sonra su ve rüzgarın etkisiyle başlayan ve hâlâ devam etmekte olan aşınmadır.

Jeolojik gelişmenin üçüncü zamanı Avrupa'da Alpler'in, Güney Anadolu'da Toroslar'ın ortaya çıktığı "dağ oluşumu" dönemidir. 3. zamanın 2. yarısı Neojen denen dönemde Kapadokya coğrafyasının hikayesi oluşmaya başlar. Bu çağda Anadolu'da derin çatlaklar ve çökme alanları meydana gelmiş, magma bu çatlaklardan yüzeye çıkarak Erciyes, Hasan Dağı, Melendiz gibi volkan konilerinin oluşmasına neden olmuştur. Bu üç doğal mimari farklı zamanlarda farklı dirençlerle yeryüzüne çıkan volkanik elemanlarla önce kendileri şekillenmiş, Erciyes 3917, Hasandağı 3268, Melendiz dağı 2963 metreye ulaşmıştır. Volkanların püskürttüğü volkanik malzeme, çökmüş bölgelere doğru hareket ederek, daha önceden meydana gelmiş tepe ve vadileri kaplamış ve bölgenin görünümünü bir platoya çevirmiştir. Bölgenin keskin ısı değişiklikleri içeren iklimi,-baharda eriyen karlar, yağmur, rüzgar ve nehirlerin etkisiyle Kapadokya bugünkü görünümüne kavuşmuştur. Yağmur ve nehirler de büyük vadilerin oluşmasında önemli bir rol oynamıştır.

Dördüncü jeolojik zamanda ortaya çıkan peribacaları da genel hatlarıyla bu volkanik dağlar ile Kızılırmak'm çevrelediği yaklaşık 288 km2'lik alanda bulunmaktadır. Volkanik malzeme ile kaplı bu alanda altta tüfler, üstte bazalt ve andezitler yer almaktadır. Tüflere göre daha sert bir yapıda olan bazalt ve andezitler bugün sadece belli kesimlerde mevcuttur. Bunlar ya tüflerin üzerine sıralanmış kornişler şeklinde ya da koniler üzerine yerleştirilmiş bloklar görünümündedirler.

Peribacaları üç formda sınıflandırılabilir:

1-      Normal ve tam oluşmuş peribacaları:
Bu tür içinde yer alan peribacaları ucu açılmış kurşun kaleme benzer. Bunlara daha çok Göreme civarında rastlanır.

2-          Üzerinde taş parçaları olan koni şeklindeki peribacaları:
. Bu tür içinde yer alan peribacaları mantar görünümündedirler. Bunlara daha çok Ürgüp, Gülşehir, Açıksaray'da rastlanır.
3-    Kenarı dik, tepesi sivri, çevresi yuvarlak peribacaları:
Bunlar değişik boy ve genişliktedir. Bu tür peribacalarına Zelve ve Paşabağ'da rastlanır.
Yörede her köşede karşılaşılan iki eleman, volkanik tüfler ve lavlar (andezitler) renklerindeki tezatla hemen dikkati çeker. Dolayısıyla görülmeye değer olan, sadece biçimsel çeşitlilik değil, bir o kadar da renk çeşitliliğidir. Vadilerde beyaz, sarı, pembe, gri, siyah gibi açıklı koyulu birçok renge rastlanır. Tüfler beyaz ve sarı, lavlar da sert ve koyu renkli taşları oluşturmuştur. Bu iki taşın renk zıtlığı o kadar belirgindir ki, oluşmalarından milyonlarca yıl sonra bile yöreye yerleşen insanlar birinci malzemeyi yani tüfu kullanarak yaptığı yapıtlardan birine Saruhan, sert koyu renkli malzemenin kullanıldığı yapıtlardan birine de Ağzıkarahan adını vermişlerdir. Dervent Vadisi'nin diğer adı, pembe renkli peribacalarından ilhamla Pembe Vadi'dir. Aynı şekilde kırmızı renkli peribacalarının bulunduğu başka bir vadiye Kızılçukur adı verilmiştir.

Yörede peribacaları kadar ilgi çeken başka bir unsur da badlans (kırgıbayır) denen şekillerdir. Bunlar, az eğimli yamaçlarda tüfler üzerinde oluşan çizgisel aşınma sonucu oluşmuş yuvarlak, yassı ve keskin kenarlı oyuntu şekillerdir. Beyaz dalgalar halinde geniş yer kaplayarak ilgi çekerler.

Tıpkı, canlı varlıklar gibi peribacaları da zaman içinde ihtiyarlamakta, bazalt başlıklar koni şeklindeki gövdenin aşınmayla incelen boyun kısmı tarafından taşınamaz hale gelerek düşmektedir. Bunların yerine yeni peribacaları oluşmaktadır.

avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
1957 yılında bulunduğu için bu kiliseye Saklı Kilise denmiştir. El-Nazar Kilisesi'ne yakındır. Kırmızı rengin hakim olduğu freskleri doğrudan kaya üzerine yapılmıştır. Mimarisi Mezopotamya kilise mimarisine benzer. XI- XII. yüzyıllar arasında yapılmıştır.Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Bölgenin en büyük kaya kilisesidir. Eski Kilise, Eski Kilise'nin altındaki Kilise, Yeni Kilise ve onun kuzeyindeki Yan Şapel olmak üzere dört mekandan oluşur. X. yüzyıl başına tarihlenen Eski Tokalı Kilise bugün Yeni Tokalı Kilise'nin giriş mekanı şeklindedir. Tek nefli ve beşik tonozludur.1957 yılında bulunduğu için bu kiliseye Saklı Kilise denmiştir. El-Nazar Kilisesi'ne yakındır. Kırmızı rengin hakim olduğu freskleri doğrudan kaya üzerine yapılmıştır. Mimarisi Mezopotamya kilise mimarisine benzer. XI- XII. yüzyıllar arasında yapılmıştır.Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
İlk çağ Kapadokya medeniyetlerinin bölgede bıraktığı eserlerden biri de kaya mezarlarıdır. Mezarlar, kültürlere göre değişen farklı stillerdedir. Mazı Köyü'ndeki mezarlar Makedonyalılar Dönemi ile Hıristiyanlığın başlangıcı arasındaki zaman dilimine aittir. Burada bulunan 5 mezar İ.Ö. VI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan Likya-Karia mezar stiline göre yapılmışlardır. Sofular, Ortahisar ve Göreme'de Kapadokya Krallığı'na ait Asiatik stilde mezarlar bulunmaktadır. Görkemli mezarlarıyla ünlü bir medeniyet olan Romalılar Avanos ve Ürgüp çevresinde güzel mezarlar yapmışlardır. Bunlardan en ünlüsü ve en güzeli Ürgüp'ün doğusundaki Ağzıgüzel'dir. Roma Dönemi'ne ait normal vatandaşların mezarlarına her yerde rastlanabilir.Kapadokya M.S. 64 yılından sonra Roma İmparatorluğu'nun zulmünden Anadolu'ya kaçan Hıristiyanlar için eşsiz bir sığınma merkezi olmuş, bu durum İmparator I. Konstantin, selefi Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı yürüttüğü yıldırma politikasını bir kenara bırakıp 312 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesine kadar devam etmiştir. Bu dönemde bölgede çok tanrılı inanç sistemi ile Hıristiyanlık beraber yaşamış. Bununla birlikte putperest gelenek son bulmamış, uzun süre güneş kültürüne sadık kalınmıştır. Nissalı Gregoir'in yazdıklarına göre M.S. 370'lerde Hıristiyan dini törenlerinde bile çok tanrılı dönemden kalan Zeus'a yönelik ibadet şekillerinden kalıntılar vardır. Çok tanrılı dönemin dinî kavramları uzun bir süre üstünlüklerini korumuştur.Oyma ve dekorasyon aktiviteleri Hıristiyan topluluklar tarafından aşağı yukarı 900 seneye yakın bir zaman diliminde varlığını sürdürmüştür. Oyma ve boyama aktivitileri, ne Arap istilaları (VII. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne Hıristiyanlık için en zor dönem olan İkonodul dönemde (VI-II. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne de IX. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar Türk aşiretlerinin akın ettiği ve Selçuklular'in hakimiyet kurdukları dönemlerde aksamıştır. Selçuklu hakimiyetine erken giren Kapadokya'da, Selçuklu -daha sonra Osmanlı- ekonomik uygulamalarının gereği kilise-devlet çatışması yaşanmamıştır. Bu dönemlerde kiliselere ve kiliselerdeki resimlere dokunulmamış, kilise inşa ve süsleme işlemi engellenmemiştir. Bu devirde de, pek çok manastır komplesi, kaya kilisesi ve yeni kaya mekanları yapılmıştır. Örneğin Ihlara Vadisi'nde bulunan Kırkdamaraltı Kilisesi'ndeki bir kitabede Selçuklu Sultanı II. Mesut ile Bizans İmparatoru II. Andronikos'un adı birlikte yer almaktadır. M.S. 1283-95'e tarihlenen bu kitabe hoşgörü ve saygıya dayanan bu devirdeki anlayış ve uygulamayı göstermesi bakımından ilginçtir.Bölgenin en büyük kaya kilisesidir. Eski Kilise, Eski Kilise'nin altındaki Kilise, Yeni Kilise ve onun kuzeyindeki Yan Şapel olmak üzere dört mekandan oluşur. X. yüzyıl başına tarihlenen Eski Tokalı Kilise bugün Yeni Tokalı Kilise'nin giriş mekanı şeklindedir. Tek nefli ve beşik tonozludur.1957 yılında bulunduğu için bu kiliseye Saklı Kilise denmiştir. El-Nazar Kilisesi'ne yakındır. Kırmızı rengin hakim olduğu freskleri doğrudan kaya üzerine yapılmıştır. Mimarisi Mezopotamya kilise mimarisine benzer. XI- XII. yüzyıllar arasında yapılmıştır.Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
İlk çağ Kapadokya medeniyetlerinin bölgede bıraktığı eserlerden biri de kaya mezarlarıdır. Mezarlar, kültürlere göre değişen farklı stillerdedir. Mazı Köyü'ndeki mezarlar Makedonyalılar Dönemi ile Hıristiyanlığın başlangıcı arasındaki zaman dilimine aittir. Burada bulunan 5 mezar İ.Ö. VI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan Likya-Karia mezar stiline göre yapılmışlardır. Sofular, Ortahisar ve Göreme'de Kapadokya Krallığı'na ait Asiatik stilde mezarlar bulunmaktadır. Görkemli mezarlarıyla ünlü bir medeniyet olan Romalılar Avanos ve Ürgüp çevresinde güzel mezarlar yapmışlardır. Bunlardan en ünlüsü ve en güzeli Ürgüp'ün doğusundaki Ağzıgüzel'dir. Roma Dönemi'ne ait normal vatandaşların mezarlarına her yerde rastlanabilir.Kapadokya M.S. 64 yılından sonra Roma İmparatorluğu'nun zulmünden Anadolu'ya kaçan Hıristiyanlar için eşsiz bir sığınma merkezi olmuş, bu durum İmparator I. Konstantin, selefi Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı yürüttüğü yıldırma politikasını bir kenara bırakıp 312 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesine kadar devam etmiştir. Bu dönemde bölgede çok tanrılı inanç sistemi ile Hıristiyanlık beraber yaşamış. Bununla birlikte putperest gelenek son bulmamış, uzun süre güneş kültürüne sadık kalınmıştır. Nissalı Gregoir'in yazdıklarına göre M.S. 370'lerde Hıristiyan dini törenlerinde bile çok tanrılı dönemden kalan Zeus'a yönelik ibadet şekillerinden kalıntılar vardır. Çok tanrılı dönemin dinî kavramları uzun bir süre üstünlüklerini korumuştur.Oyma ve dekorasyon aktiviteleri Hıristiyan topluluklar tarafından aşağı yukarı 900 seneye yakın bir zaman diliminde varlığını sürdürmüştür. Oyma ve boyama aktivitileri, ne Arap istilaları (VII. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne Hıristiyanlık için en zor dönem olan İkonodul dönemde (VI-II. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne de IX. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar Türk aşiretlerinin akın ettiği ve Selçuklular'in hakimiyet kurdukları dönemlerde aksamıştır. Selçuklu hakimiyetine erken giren Kapadokya'da, Selçuklu -daha sonra Osmanlı- ekonomik uygulamalarının gereği kilise-devlet çatışması yaşanmamıştır. Bu dönemlerde kiliselere ve kiliselerdeki resimlere dokunulmamış, kilise inşa ve süsleme işlemi engellenmemiştir. Bu devirde de, pek çok manastır komplesi, kaya kilisesi ve yeni kaya mekanları yapılmıştır. Örneğin Ihlara Vadisi'nde bulunan Kırkdamaraltı Kilisesi'ndeki bir kitabede Selçuklu Sultanı II. Mesut ile Bizans İmparatoru II. Andronikos'un adı birlikte yer almaktadır. M.S. 1283-95'e tarihlenen bu kitabe hoşgörü ve saygıya dayanan bu devirdeki anlayış ve uygulamayı göstermesi bakımından ilginçtir.Bölgenin en büyük kaya kilisesidir. Eski Kilise, Eski Kilise'nin altındaki Kilise, Yeni Kilise ve onun kuzeyindeki Yan Şapel olmak üzere dört mekandan oluşur. X. yüzyıl başına tarihlenen Eski Tokalı Kilise bugün Yeni Tokalı Kilise'nin giriş mekanı şeklindedir. Tek nefli ve beşik tonozludur.1957 yılında bulunduğu için bu kiliseye Saklı Kilise denmiştir. El-Nazar Kilisesi'ne yakındır. Kırmızı rengin hakim olduğu freskleri doğrudan kaya üzerine yapılmıştır. Mimarisi Mezopotamya kilise mimarisine benzer. XI- XII. yüzyıllar arasında yapılmıştır.Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.
Kaymaklı Kasabası'nın 6 km. batısında eski adı Zile olan Özlüce Köyü'ndedir. Jeolojik yapısı ve mimarisiyle diğer yeraltı şehirlerinden farklıdır. Değişik renkte tüflerden yapılmıştır. Kat sistemine göre yapılmamış, geniş bir alana yayılmıştır. Yer altı şehrine girişi sağlayan taştan yapılmış mekanlar, asıl yeraltı şehrinin oluşturan kaya oyma mekanlara göre daha yenidir.İlk çağ Kapadokya medeniyetlerinin bölgede bıraktığı eserlerden biri de kaya mezarlarıdır. Mezarlar, kültürlere göre değişen farklı stillerdedir. Mazı Köyü'ndeki mezarlar Makedonyalılar Dönemi ile Hıristiyanlığın başlangıcı arasındaki zaman dilimine aittir. Burada bulunan 5 mezar İ.Ö. VI. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan Likya-Karia mezar stiline göre yapılmışlardır. Sofular, Ortahisar ve Göreme'de Kapadokya Krallığı'na ait Asiatik stilde mezarlar bulunmaktadır. Görkemli mezarlarıyla ünlü bir medeniyet olan Romalılar Avanos ve Ürgüp çevresinde güzel mezarlar yapmışlardır. Bunlardan en ünlüsü ve en güzeli Ürgüp'ün doğusundaki Ağzıgüzel'dir. Roma Dönemi'ne ait normal vatandaşların mezarlarına her yerde rastlanabilir.Kapadokya M.S. 64 yılından sonra Roma İmparatorluğu'nun zulmünden Anadolu'ya kaçan Hıristiyanlar için eşsiz bir sığınma merkezi olmuş, bu durum İmparator I. Konstantin, selefi Diocletianus'un Hıristiyanlara karşı yürüttüğü yıldırma politikasını bir kenara bırakıp 312 yılında Hıristiyanlığı kabul etmesine kadar devam etmiştir. Bu dönemde bölgede çok tanrılı inanç sistemi ile Hıristiyanlık beraber yaşamış. Bununla birlikte putperest gelenek son bulmamış, uzun süre güneş kültürüne sadık kalınmıştır. Nissalı Gregoir'in yazdıklarına göre M.S. 370'lerde Hıristiyan dini törenlerinde bile çok tanrılı dönemden kalan Zeus'a yönelik ibadet şekillerinden kalıntılar vardır. Çok tanrılı dönemin dinî kavramları uzun bir süre üstünlüklerini korumuştur.Oyma ve dekorasyon aktiviteleri Hıristiyan topluluklar tarafından aşağı yukarı 900 seneye yakın bir zaman diliminde varlığını sürdürmüştür. Oyma ve boyama aktivitileri, ne Arap istilaları (VII. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne Hıristiyanlık için en zor dönem olan İkonodul dönemde (VI-II. yüzyıldan IX. yüzyıla kadar) ne de IX. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar Türk aşiretlerinin akın ettiği ve Selçuklular'in hakimiyet kurdukları dönemlerde aksamıştır. Selçuklu hakimiyetine erken giren Kapadokya'da, Selçuklu -daha sonra Osmanlı- ekonomik uygulamalarının gereği kilise-devlet çatışması yaşanmamıştır. Bu dönemlerde kiliselere ve kiliselerdeki resimlere dokunulmamış, kilise inşa ve süsleme işlemi engellenmemiştir. Bu devirde de, pek çok manastır komplesi, kaya kilisesi ve yeni kaya mekanları yapılmıştır. Örneğin Ihlara Vadisi'nde bulunan Kırkdamaraltı Kilisesi'ndeki bir kitabede Selçuklu Sultanı II. Mesut ile Bizans İmparatoru II. Andronikos'un adı birlikte yer almaktadır. M.S. 1283-95'e tarihlenen bu kitabe hoşgörü ve saygıya dayanan bu devirdeki anlayış ve uygulamayı göstermesi bakımından ilginçtir.Bölgenin en büyük kaya kilisesidir. Eski Kilise, Eski Kilise'nin altındaki Kilise, Yeni Kilise ve onun kuzeyindeki Yan Şapel olmak üzere dört mekandan oluşur. X. yüzyıl başına tarihlenen Eski Tokalı Kilise bugün Yeni Tokalı Kilise'nin giriş mekanı şeklindedir. Tek nefli ve beşik tonozludur.1957 yılında bulunduğu için bu kiliseye Saklı Kilise denmiştir. El-Nazar Kilisesi'ne yakındır. Kırmızı rengin hakim olduğu freskleri doğrudan kaya üzerine yapılmıştır. Mimarisi Mezopotamya kilise mimarisine benzer. XI- XII. yüzyıllar arasında yapılmıştır.Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden itibaren önemli manastır yerleşimleridir. Ulaşımı zor olan ve gizlenmiş durumdaki bu vadiler çok fazla saldırıya maruz kalmamışlardır. Belisırma Köyü, Ihlara ve Melendiz Çayı üçgeninde 105'i kilise olan 4000 oyulmuş kaya kütlesi bulunmaktadır. Bu bölgedeki manastırlarda, mimari ve ikonografi üzerinde diğer bölgelerde görülmeyen bir dış etki söz konusudur. Önemli kiliseler şunlardır: Zelve Vadisi, IX. ve XIII. yüzyıllar arasında önemli bir Hıristiyan yerleşimidir. Keşişlere ilk dini eğitim burada verilmiştir. Kiliseler fresklerle süslenmemiştir. Dekorasyonda sadece Grek, Latin ve Malta haçları ve dini semboller bulunmaktadır. Balık, İsa'yı temsil eden en eski ve en önemli semboldür. I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı kabul edilen cami, farklı devirlerdeki eklerle değişikliğe uğramıştır. Mihrap ve minber sık sık boyanıp elden geçirildiği için özelliklerini kaybetmiş parçalardır. Kuzeydeki enlemesine dikdörtgen kışıma küçük bir kubbeli mekânla geçilir. Bu kısım oldukça geç bir tarihte yapılmıştır. Güneydoğu köşesindeki minare ise 1950'de ilâve edilmiştir.Kitabesine göre 1293 tarihli olan cami, eski adı Arapsun olan Gülşehir'deki Selçuklu dönemine ait yapılardan biridir. Karzaçay Hatun adlı bir kadın tarafından yaptırılmıştır. Onarımlara rağmen özgünlüğünü koruyabilmiş olan bu küçük yapı üç neflidir.avlu kuzey girişindeki Lale Devri'nin ünlü şairi Nedim'in dizelerinin yer aldığı mermer kitabesiyle dikkat çeker. 20 satırlık bu kitabe camiyi ve Damat İbrahim Paşa'yı tanıtmaktadır. Lale Devri'nin mimari ve motifleriyle süslenmiş olan camiin yapımında kullanılan malzemelerin önemli bir kısmı İstanbul'dan getirtilmiş olup dönemin İstanbul'daki örneklerine yakın bir zerafetle inşa edilmiştir. 1726 yılında tamamlanan camiin mimarı Mehmet Ağa'dır.



HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
Henüz anket oluşturulmamış.
YUKARI